Gizil bir Empati

  • 2C044FAB-F85D-4F46-B132-C1507B12F5F8
  • 2E1E7136-E9DE-47D5-9485-70DA819ED0FE 2
  • 2A2F6FC6-186F-4189-96A6-113B7ADB180A
  • 95C59C15-3A29-4F9E-B9EA-6E4D9B8D6776 2
  • Adsız

Gizil Bir Duygudaşlık

“Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir.” Mevlana

İletişim canlının doğduğu an itibariyle en temelde düzenli biçimde geliştirdiği diyaloglar silsilesi olarak karşımıza çıkar. Doğumundan ölümüne tüm canlılar organik ve inorganik biçimde toplumla, doğa ve hayvanlar ile belirli bir iletişimi sürdürür. Farklı ortamlar ve değişken frekanslarda geliştirilen iletişim çoğunlukla karşılıklı bir iletim ile kurgulanır. Bugün ise, insan - insan, insan - doğa, insan - hayvan, insan - nesne gibi dolaylı ve dolaysız, görünen ve gizil bir diyalog süreci öne çıkar.

Cevahir Akbaş’ın küratörlüğünü üstlendiği “Gizil Bir Empati” sergisi ise tüm bu iletişimlerin kanıksanmış yönleri yanında görünmeyen, sezilmeyen taraflarının altını çizer. İnsanın aynı sekansta toplumun çeşitli kesimleri ile kurduğu diyaloglar ile birlikte bu serginin önemi hayvanlar ile kurulan iletişim, canlılar ile karşılıklı geliştirilen empati kavramıdır. Evcil ya da vahşi hayvanlar olarak ayrılmadan, insanlığın tüm hayvanlar ile geliştirdiği empatik iletişim bu sergide çarpıcı biçimde ele alınır. İnsan ve hayvanların gizil biçimde kurduğu dostluk ilişkisi, kendiliğinden gelişen yoldaşlık, arkadaşlık bağları disiplinler arası pratiklerde üreten sanatçıların eserleri ile görünür kılınır. Bekir Dindar, Edze Ali, Erdem Varol, Naile Kaş, küratör olması yanında sanatçı olarak da yer alan M. Cevahir Akbaş, No More Lies, Şifa Girinci, Özge Akdeniz, Servet Aslan, Sena Başöz, Ozan Atalan, Neval Tarım ve Doğa Ünyaylar’ın video, fotoğraf, resim, yerleştirme, ses enstelasyonu, çizim, stencil/ graffiti gibi eserleri ile hayvanlarla kurulan diyalog sürecini eserleri üzerinden aktarır.

Diyalog geliştirme yanında empati kurmanın çoğunlukla insanlar arasında olduğu bildirilir, oysa sosyal yaşam içinde salt insan dışında evcil ve vahşi hayvanlar ile de görünmeyen bir empati süreci gelişmiştir. Bugün çoğunlukla evlerde ya da çiftliklerde birlikte yaşadığımız kedi, köpek, kuş, tavuk, inek, at, eşek gibi canlılar yanında doğada karşımıza çıkan vahşi hayvanlar veya çeşitli böcekler ise sosyal yaşamın bir parçası olarak karşımıza çıkar. Arılar olmasaydı tüm ekosistem kaç gün içinde sona ererdi? Her bir canlı ırkı ekolojik bir ardışık düzenin önemli parçaları olarak çarpıcı biçimde karşımıza çıkar. Bunlarla birlikte evlerde, çiftliklerde düzenli beslenen, veteriner bakımları, aşı kontrolleri yapılan evcil canlılar yanında sokakta yaşayan vahşi olmayan hayvanlar da insanlığın empati kurarken merhamet, vicdan, sevgi, nefret gibi duyguları yeniden gözden geçirmesine ön ayak olur. Evde bakılan bir canlı ile sokakta yaşayan hayvan arasında kurulan empati bazen çok güçlü, bazen oldukça yaralayıcı ve bazen de şifalandırıcı olabilir. Kişisel yaşamlarımızda tüm bu canlılara karşı geliştirdiğimiz şefkat duygusu insan olmanın en temel içsel, sezgisel yönlerinden gelir. Doğada, orman, dağlar ve deniz gibi yerlerde yaşayan arı, ayı, tilki, yılan, örümcek, ceylan, sinekler, kelebekler, deniz anası, balıklar, kartal vb. vahşi kara ve deniz hayvanları ise yine ekosistem içinde insanlık tarafından çok bilinmemekle birlikte gizil bir tabiat örüntüsü, görevi içinde yaşamlarını sürdürür.

“Gizil Bir Empati” sergisinde yer alan sanatçılar koşulsuz bir sevgi ve empati ile diyalog kurduğumuz canlılar ile olan kişisel hikayeleri üzerinden bir anlatı sunuyor. Kentsel dönüşüm, ekolojik yıkım, merhametsizlik, ötekileştirme, kimlik, aidiyet, ölüm, yaşam, göç, varoluş, sevgi, yıkım gibi birçok duygu “Gizil Bir Empati” sergisinde çok boyutlu bir değerlendirmeye açılıyor.

Sergide yer alan sanatçılardan Bekir Dindar’ın “Flu” adlı fotoğrafında yemyeşil bir orman önünde izlenen kızıl, kiremit renklerdeki inek imgesi kentsel dönüşümün kontrast karşıtlığı ile karşımıza çıkar. Naile Kaş’ın yaşamı son bulmuş, iki boyutlu bir örüntüye dönüşmüş “Memento Mori” adlı Yusufçuk fotoğrafı ise kırılmış, parçalanmış kuyruğu ile naif, geçici, dönüştürücü, fani ve ölümlü bir aldanmaya dair emareleri sunar. Edze Ali’nin “Uyuyan Medusa” adlı deniz anası fotoğrafı ise akışkan ve duru bir deniz yaşamı içinde şeffaf bir görüntü ile sakin bir hayatın lirik akışında izlenir.

Erdem Varol’un “Gak”, “Sinekler” ve “Kedi Fare” fotoğrafları ise tezat, armoni dolu duyguları ön plana getirir: huzur ve karmaşa. Karganın mavi keskin bakışı, neredeyse duyulacak sesi ile kedinin oyuncul kendi halindeki muzırlaşan görüntüsü ve gökyüzünde izlenen, bir balans içinde uçuşan sinekler ironik bir kontrastlık içinde izlenir. M. Cevahir Akbaş’ın “Hunter” serisinden fotoğrafları ise yaşamın diğer yüzüne, ölümlü olmanın, dünyadan silinmenin ve bir iz olarak geriye kalmanın bir emaresi olarak fosil gibi karşımıza çıkar.

No More Lies ise “İtiat” ve “Fedakarlık” adlı eserlerindeki ekolin boya ile gerçekleştirdiği airbrush tekniğindeki yapıtlarında evcil bir kedi ve yabanıl bir tür olarak bildiğimiz arıyı bireysel bir izlekten yola çıkarak değerlendirir. Şifa Girinci’nin “Streptopelia Decaocto Serisi”nden izlenen kumru resimleri ise Anadolu’dan Avrupa ve çoğunlukla Almanya’ya olan göç hikayesini ele alır. Türkiye’den Almanya’ya olan ilk işçi göçü ile paralellik gösteren kumru göçü, göç yolları bugün devam eden dünyanın en büyük üçüncü göç dalgasına işaret ederek göç, insan yaşamı ve hayvanların göçü üzerinden örtük ve çarpıcı biçimde sunulur.

Özge Akdeniz’in “Wings Depressed” adlı tuval üzerine kurukalem boya ile resmettiği güve resimleri yoğun bir karanlıktan, karanlığın aydınlanacağı şafak ışığına doğru bir uçuş izi gibi güvelerin bir göçü olarak izlenir. Servet Aslan ise “Gübre Böceği” adını verdiği serisindeki mürekkepli kalem işlerinde politik bir yıkım, toplumsal bir felaketin izlerini görünür kılar. Yıkıcı bir gerçeklik bok böceği ile itici, iğrenilen ve insanlığın sorgulandığı realiteleri görünür kılar. Sena Başöz’ün Aykut İnce’nin Türkiye'de çektiği vahşi hayvan fotoğraflarını kullanarak ürettiği “Türkiye'nin Vahşi Memelileri” adlı videosu çeşitli insan isimleri ile ilişkilendirilmiş vahşi hayvanların izlendiği bir görüntü olarak karşımıza çıkar. Yapıtın ismindeki hicivli anlam yükü katmanlı, heterojen insanlık söylemlerini irdeler.

Ozan Atalan’ın “Derin Sohbet” adlı multimedya yerleştirmesi ise örümceğin stratejik bir mimari deha gibi çizdiği ağ görüntüsünden esinlenerek oluşturduğu bir haritaya dönüşüyor.  Neval Tarım’ın “Habitat” adlı Kasa Galeri’nin merdivenlerindeki ses yerleştirmesi ise insan ve hayvanların sözsüz diyalogları, kendi içindeki olağan hareketlerinden edinilen sesler ile kurgulanarak tesadüfi bir hareket izlencesine, duyuma referans veriyor. Doğa Ünyaylar’ın “Havadan, sudan, yerden” adlı ses yerleştirmesi ise dünyanın üç farklı katmanında yaşayan hayvanların seslerinin bir araya getirilmesiyle çok katmanlı bir ses olarak duyulmaya başlar.

Nihayetinde “Gizil Bir Empati” insanların hayvanlar ile kurduğu duygudaşlığı ön plana alıyor. İnsan ve hayvanlar arasında kurulan iletişimin fragmental ve heterojen yapısı örtük bir duygu birliğiyle disiplinler arası eserler aracılığıyla görünür kılınıyor. Bekir Dindar, Edze Ali, Erdem Varol, Naile Kaş, sanatçı ve küratör M. Cevahir Akbaş, No More Lies, Şifa Girinci, Özge Akdeniz, Servet Aslan, Sena Başöz, Ozan Atalan,  Neval Tarım ve Doğa Ünyaylar’ın Kasa Galeri’nin özel mimari dokusu içine yerleşen sergi insan ve hayvanlar arasındaki katışıksız ilişkinin sarsılmaz ve görünmez, sezgisel dünyasına odaklanıyor.

Melike Bayık

Comments are closed.